3 Eylül 2015 Perşembe

İlahiyatlara TİB Şeysi

Başlıkta dün Twitter'da hashtag yapılmış bir konuyla istihza ediyor gibiyim. Ancak istihza etmiyorum. Bıyık altından güldüğüm söylenebilir belki, bir nebze... Ancak katiyyen istihza etmiyorum. Peki nereden çıktı bu ilahiyatlara TİB şeysi?

YÖK'ün tepeden inmeci bir anlayışla (şanına yakışır şekilde) İlahiyat Fakülteleri'nin müfredatına müdahale etmesi sonucu bir iki sene evvel başlayan bir tartışma tekrar hortladı. O zaman ki tartışmaya ucundan kıyısından ufak da olsa dahil olmuştum. Aciz kardeşiniz bir avukatın yanında, mesleği bir de usta-çırak ilişkisi ile öğreneyim okul bitmeden gayesiyle çalışırken bir ilahiyat hocasından telefon almıştım. Kendisi ilgili YÖK kararına nasıl itiraz edebileceğini danışıyordu. Ancak bir şeyi unutmuştu o hoca. YÖK'ün Felsefe derslerinin sayısını azaltan kararına itiraz için istişare maksadıyla aradığı genç adam o tarihten bir iki sene evvel bir öğrenci evinde kendisini ilzam ettiği için yine kendisi tarafından sarfedilen "Sen sanki şu an Gazali'nin rahlesinin önünden kalkmış gelmiş gibi konuşuyorsun. Sözlerin, aldığın hukuk eğitimine tamamen zıt. 9. yüzyılda yaşıyorsun." sözlerinin hedefi olmuştu. Açıkçası o, bu sözleri hakaret vari sarfetmesine rağmen ben iltifat olarak almıştım. Bu hortlayan tartışma tekrardan beni o günlere götürdü. Benim fikirlerimde henüz bir değişme yok. Halen Gazali'nin rahle-i tedrisine oturma şansım olsa varımı yoğumu feda etmeyi göze alabilecek bir haldeyim. Bu yazıyı size 9. yüzıldan yazıyorum yani. Fakat o gün o hocaya yardımcı olmuş ve karara itirazın usulü noktasında bildiklerimi anlatmıştım. Daha detaylı bilgi için ise çalıştığım ofise davet etmiş ve avukat bey ile görüşmesini tavsiye etmiştim. Bu gün olsa yapar mıyım? Asla yapmam. Peki İlahiyatlarda TİB şeysine destek oduğum için mi? Elbette değil. O halde nedenini şöyle izah edeyim:

1-) İlahiyat fakülteleri ya da İmam - Hatip liseleri bizatihi devletin tesis ettiği kurumlardır. Maksatları İslami İlimler'in gelişip ilerlemesi, dünyaya söz söyleyecek konumda Müslüman ilim adamlarının yetişmesi değildir. Metodolojik açıdan mevcut kültürü incelemek, anlamak, tahlil etmek ve arkeolojisini yapmaktır. Ortaya çıkan arkeolojik verilerin siyasi bağlamda kullanılabilir olması da önemlidir elbette. İlahiyat fakültelerinden ne din alimi, ne din tenkidçisi yetişmez. Bu her iki -zıt- vasfa sahip kişi tipolojisi ancak ve ancak klasik İslami eğitim yöntemiyle yetişir. Baştaki iki kurumdan ise dini ilimler arkeoloğu yetişir.

Bunun böyle olması çok normaldir. Çünkü Türklerin dünyaya söz söyleme geleneği bellidir. Bir Türk dünyaya bir söz söyleyecekse bu ancak devlet kanalıyla gerçekleşebilir. Bugün yaşadığımız Türkiye vasatında ise böyle bir şey söz konusu değildir. Gerek modern, post-modern düşünceyi referans alsın gerek klasik İslami ilimler zemininden hareketle konuşmaya başlasın bu kurumların yetiştirdiği ve tirt verdiği herkes dibine kadar moderndir ve (dini ilimlere bakış açısı anlamında) modernisttir. Kimisi modern İslam düşüncesinden hareketle sayın Prof. Dr. Mehmet Aydın hocamız gibi Dinler Arası Diyalog faaliyetleri konusundaki devlet tavrını İslami bir zemine çekmeye çalışır. Kimisi de sayın Prof. Dr. Hayrettin Karaman hocamız gibi devletin özel kişilerle olan para akışının rüşvet, kayırma maksatlı olmadığını klasik fıkıh literatürümüz üzerinden tanımlamaya çalışır. Ama gördüğünüz gibi meseleler, bakış açıları, varılan sonuçlar, özneler tamamiyle moderndir. Klasiği ilgilendiren bir durum söz konusu değildir. Devlet yatırım yaptığı kurumlardan zamanı gelince hizmet bekliyordur. Bu da yadırganacak bir husus değil elbette. Özetle bu tartışmada Müslümanların eğitim politikalarını (varsa, olacaksa) ilgilendiren bir taraf yoktur, olmamalıdır.  

Zira İlahiyatlarda Temel İslami Bilimler (İslami, bilim.. Arızaya gel.) ders sayısı arttırılsa da, felsefe grubu dersleri zorunlu yapılsa da tartışılması, gündeme alınması gereken bir mevzu yoktur ortada.

2-) Farz edelim ki benim birinci madde de zikrettiklerim külliyen yanlış. Devletin eğitim politikaları bizatihi bizim de içinde aktif olarak bulunmamız gereken bir tartışam olsun.  O halde İlahiyatlara yönelik gettocu anlayışımız da ayrı bir arızaya sebeb verir. İlahiyat fakültelerinde okuyan çocuklar Müslümanların gelceği, diğer çocuklarımız kimin geleceği? Süleyman Demirel'in de dediği gibi; İnönü paşa çocuğu, Ecevit işçi çocuğu... Ya biz? Mesela bu gayretkeş ağabeylerimiz İlahiyat fakültelerinin mevcut kontenjanının neredeyse 10 katı sayıda, İslami duyarlılığı olan gençlerimizin akademik eğitimi için ilgili alanların İslami duyarlılığı olan hocalarıyla ne sıklıkta görüşüyorlar? Müfredatın, okuma planlarının eleştirel bir tavırla sahanın uzmanları tarafından ele alınması, İslami ilimler süzgecinden geçirilmesi ve bu duyarlılığa sahip hocaların nispeten ağırlıkta olduğu üniverstelerde farklı bir eğitim üslubunun ve usulünün tartışılması gerekmez mi? Ne için İlahiyat fakülteleri devlet tarafından Müslüman eğitimine ayrılmış müstakil bir saha olarak algılanıyor? Ortada ilginç bir çelişki olduğu hakikat.

3-) Temel İslami Bilimler dersleri arttırılınca sorun çözülmüş mü oluyor? Bu tartışmanın bir tarafında olan hocaların karşı çıktığı, reddiye yaptığı ve Müslümanların çocuklarını ifsad ediyorsunuz diye serzenişte bulunduğu hocaların kahir ekseriyetinin Kelam-Felsefe alanında değil de TİB alanında olması işi daha da komik duruma düşürüyor.

4-) Türkiye'de yapılan hiçbir tartışmanın zemini doğru olmadığı gibi, buradaki tartışmanın da zemini yanlış. Kelam-Felsefe derslerinin azaltılıp yerine TİB derslerinin arttırılmasını savunan taraf veya bu kampın karşısında konumlanan güruh meseleyi aslından uzaklaştırma noktasında oldukça maharetli. TİB tarafı bunu din alimi yetiştirme noktasında önemli bir adım olarak görürken diğer taraf İlahiyatlara "skolastik" düşünce biçiminin empoze edildiğini savunuyor. Skolastiğin anlamını sorsan PVC boru markası zannedecek, o ayrı konu. Bir de müptezelce verilen örnekler var ki sormayın gitsin. TİB tarafından bir arkadaşın attığı "Zahid Kevseriler'in, Mustafa Sabriler'in ikimine girmek için #İlahiyataDahaFazlaTİB" twiti beni benden alan cümlelerdendir mesela. Bak sen bak, adamın bakış açısına gel. Hayır bu herif utanmadan Zahid Kevseri diyebiliyor ya ben ona yanıyorum. Senin hadis ilimlerini kelamsız, felsefesiz okuyan arkadaşın mı Zahid Kevseri'nin iklimine girecek. Sen bu kafayla ancak "Ümmeti Putperestliğin Davetçilerinden Sakındırmak" makalesinde eleştiri konusu olursun abim. Hakeza diğer taraftan da "Cübbeli Ahmet Hocalar değil Mümin Marks'lar istiyoruz" serzenişi... İşte sen de tam olarak bu sebeple felsefe okumamalısın ve sen bu kadar gavurun bokunda boncuk aramaya meraklı olduğun için çıkıyor bu tartışmalar benim güzel kardeşim. Hasılı kayıkçı kavgası, kör döğüşü ve bu ne yaman çelişki anne.

5-) Felsefe-Kelam okumanın gerekliliğine gelince. Bunun vucubiyetini hatta farzı kifayeliğini tartışmanın hiçbir anlamı yok. Ancak Felsefe-Kelam hatta tüm İslami ilimleri tahsil etmeden önce düşüncenin müstakim kılınması adına okunması gereken Mantık ilimlerinden söz açan yok. Nasip oldu bir hocaefendi ile mantık mütalaa etmeye başladık. Bu sebeple okuduğumuz kitap olan Tahriru'l Kavaid ve müellifi üzerine, İsam İlahiyat Makaleler veri tabanından ve YÖK Ulusal Tez Merkezi'nden yaptığım Kutbuddin/Kutbüddin/Kutbeddin er-Razi aramalarımda çıkan makale ve tezlerin sayısı 10'u aşmıyordu. Mantıkla ilgili olanların sayısı ise üç ya da dörttü. Siyelkuti(Siyâlkûtî, Siyalkuti), Dusuki(Desuki, Düsûkî, Desûkî), Şirbini vs. aramalarım ise tamamen fiyaskoydu. Evet adını yazdığım alimlerin mantık kitapları mütalaa edilmeden, bu eserler adeta şurup gibi içilmeden bir talebenin medreseden mezun olması söz konusu bile olmazdı. İslami İlimler'i anlamak, yaygınlaştırmak için kendilerini paralayan abilerimiz klasik bir molla tipinin (örneğin Halil Gönenç hocamız) 12-13 yaşında hallettiği bu ilimler olmadan nasıl Kevserilerin iklimine girmeyi düşünüyor.? Cübbeli Ahmet değil Mümin Marks isteyen diğer kardeşim sağlam bir mantık olmadan Leibniz'i, Spinoza'yı nasıl okumayı planlıyor? Kuantum kozmoloji denen hıyarlığın, mantığın ve dolayısıyla sosyolojinin, hukukun, tarihin ağzına ettiği bir devirde "İlm-i Mantık"ı müdafaa etmenin tek geçer yol olduğunu ne zaman fark edeceğiz?

Yukarıda saydığım 5 sebep ve şu an zihnimi toparlayamadığım nice sebeplerden dolayı, İlahiyat Fakülteleri'nn kütüphanelerinde çalışmayı çok zevkli sayan, mebzul miktarda ilahiyatçı arkadaşı olan, muvaffak olamayacağının farkında olsa da İslami İlimler'e sevdalı olan bir kardeşiniz olarak bu tartışma beni hiç ilgilendirmiyor. İstirhamım sizi de ilgilendirmesin. 18-30 yaş arasındaki genç insanları proje olarak gören zihniyetin önümüze koyduğu probemlerden kendi meselemize hicret edelim.

Bu tartışmaların kıyısına köşesine dahi gençlerin fikirlerini yaklaştırmayan, yaş ortalaması 45-50 olan zevat, internet üzerinden imza kampanyaları için gençleri örgütlüyorsa biz bu işte olmayalım arkadaş.

Arkadaşlarım, neslim, yaşıtlarım, kardeşlerim, çay içtiğim adamlar... Bu samimiyetsizliği görün. Meselelerinize dönün. Siz Rasulullah'tan başkasının projesi olamazsınız. Ki o da sizi proje olarak görmemiş, size "beşeri olarak" kendi ile aynı kıymeti vermişti. Sizi kendisine inen şeriata muhatap kılmıştı. Size kardeşlerim demişti. Kardeş kardeşi proje olarak görür mü?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder